Geçen hafta Arnavutluk’tan ilginç bir haber geldi: “Diella” adında bir yapay zekâ, kamu ihalelerinden sorumlu bakan olarak atandı. Dünyada bir ilk!
Şimdi gelelim şu soruya: Peki aynı şey Türkiye’de olsa ne olurdu?
Düşünün: Bir sabah uyanıyoruz, Resmî Gazete’de yayımlanan kararda “kamu ihalelerinden sorumlu bakanlığa yapay zekâ atanmıştır” yazıyor. İsmi de mesela “MehmetBOT” olsun.
İlk tepki belli: “Vallahi bravo, artık her şey çok şeffaf olacak!” Sonra ne olur? Eminim kısa sürede birileri çıkar: “Bizim algoritma ihaleleri hep aynı firmaya veriyor, çok ilginç!”
Dosya işinde fena değil
Hakkını yemeyelim; yapay zekâ, evrak işinde epey işe yarar. Ne uykusu var, ne yorgunluğu, ne de akraba kollama derdi. Dosyayı açar, veriyi işler, en doğru teklifi bulur. Rüşvet uzatsanız, “geçersiz veri girdiniz” deyip sizi sistemden atar. Gayet hoş değil mi?
Ama siyaset sadece tablo değil
Burada iş değişiyor. Soma’da, depremde, sel felaketinde yapay zekâyı halka gönderdiğinizi düşünün. Kazazede yakınına ne diyecek? “Üzgünüm, bu soruya uygun yanıt veri tabanımda bulunamadı.” Siyaset sadece akıl işi değil; gönül işi, bazen gözyaşı, bazen öfke işi. Onu algoritma yazamıyorsunuz işte.
Sorumluluk kimde?
Asıl mesele bu. Diyelim ki yapay zekâ yanlış karar verdi, milyarlarca lira uçtu gitti. Kime hesap soracağız? “Sistem böyle uygun gördü” deyip işin içinden çıkılacak mı? Bizim memlekette o sırada herkes birbirine bakar, sonunda da fatura yine vatandaşa çıkar.
Belki yarı insan, yarı algoritma
Belki de gelecekte şöyle olacak: Masanın bir tarafında halkın karşısına çıkıp sorumluluk alan siyasetçi, diğer tarafında şeffaflığı ve büyük veriyi yöneten yapay zekâ. Yani yarı insan, yarı algoritma bir model. Bu mümkün. Ama tek başına yapay zekâ bakan? O iş bizde olsa biraz fantezi gibi duruyor.
Son söz
Türkiye’de yapay zekâya “bakanlık koltuğu” vermek şu an için hayal. Ama şu kesin: Artık devlet kapısına dayandı. Bugün sadece “yardımcı” görünse de yarın hangi kararların arkasında olduğunu bilemeyeceğiz.