Fatih Altaylı’nın tutuklanması, Türkiye’nin basın özgürlüğüyle ilgili kaygıların bir kez daha görünür hale gelmesine neden oldu. Ne yazık ki, bu sadece Altaylı’nın başına gelen bir dram değil. Bu, Türk gazeteciliğinin genel dramının bir yansıması. “Peki ne olmuş? Altaylı ne yapmış?” diye soranlar için cevabım şu: Her şeyin arkasında aslında çok basit bir gerçek var: Eleştiri. Düşünce özgürlüğü. Hükümete karşı bir söz. Bir kalem, bir mikrofon, bir ekran… ve sonra tutuklama.
Altaylı, yıllardır bu sistemin en sert eleştirmeni. Bir de konu siyaset olunca, Altaylı’nın ağzından çıkan her kelime, hükümetin hoşlanmadığı bir ses haline geliyor. Ama işin acı tarafı şu: Ne zaman bir gazeteci iktidarın dilinden farklı bir kelime kullanmaya kalksa, anında devreye giren bir “yargı” mekanizması var. Altaylı da, işte o yüzden hep başında. Çünkü en net, en doğrudan konuşan gazetecilerden biri. Ama şunu unutuyoruz: Bir gazeteci, hükümete el pençe divan durmak zorunda değil. Gazeteci, hükümetin yalakası değil, halkın sesi olmak zorunda.
Şimdi, biraz geriye bakalım. Fatih Altaylı’nın ne zamandır “gözde hedef” haline geldiğini hatırlayın. Yıllarca o “sert” eleştirileriyle hem hükümetin hem de halkın öfkesini üstüne çekti. Ama mesele şu: Bu tür eleştiriler, yalnızca bir gazetecinin hakkıdır. O yüzden Altaylı’yı bir “düşman” olarak görmek, yalnızca sistemi ve halkı manipüle etmekten başka bir şey değildir.
Daha da kötüsü, Altaylı’nın tutuklanması, yalnızca onun hapse atılmasıyla bitmeyecek. Bu, basın özgürlüğüne yönelik bir uyarı. Bir nevi “korkutma” hamlesi. Gazeteciler, şimdi daha dikkatli olmalıdır. Eğer hükümete bir eleştiri yapacaksan, ya o eleştiriyi “güzelce, kibarca” yapacaksın ya da mahkemeye çıkıp “geri adım atman” istenecek. Zaten basın özgürlüğü deyince akla gelen tek şey, “belirli bir grup” için özgürlük. Diğerleri, basın özgürlüğüne hak kazanmıyor. Ne yazık ki, Altaylı da bu “özel grup” dışına çıkanlardan biri.
Ama mesele sadece Fatih Altaylı’nın tutuklanması değil. Mesele, Türkiye’deki medya ortamının, halkın gerçekleri öğrenmesinden ne kadar uzaklaşmış olduğudur.
Bir gazeteci “eleştiriyor” diye hapisteyse, bu, medyanın gerçek işlevini yerine getirmediği anlamına gelir. Ve bu hepimizi etkiler.
Sonuçta, Altaylı’nın tutuklanması, yalnızca bir kişinin özgürlüğünün elinden alınması değil. Bu, Türkiye’nin demokrasiye olan inancının da ciddi şekilde sorgulanmasıdır. Ve kimse, “Bu sadece bir gazeteci meselesi” demesin. Çünkü basın özgürlüğüne vurulan her darbe, halkın özgürlüğüne de vurulmuş olur. Bunu unutmayalım.
Not: bu arada bu yazıyı yazdıktan sonra baktım, Fatih Altaylı Youtube sayfasında yayın partneri Emre bir video paylaşmış. Boş bir koltuk görüntüsü altında Emre olayları özetlemiş ve videonun yarıdan sonrası sessiz ve boş duran koltuk videosu, eminim o video belki de tüm zamanların izlenme rekorunu kıracak.
İlgili Haber: https://tele16haber.com/fatih-altayli-tutuklu-fatih-bey-yorumlayamiyor-programi-rekora-kosuyor/