Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ekrem Hayri PEKER

Filistin-İsrail-Müslüman Kardeşler-HAMAS-FKÖ ve günümüz(7)

1968 Dünya’da ve Türkiye’de büyük sosyal ve siyasal değişiklerin yaşandığı yıl oldu.

1967’de İsrail’in başlattığı, Sina, Gazze, Golan ve Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı işgal ettiği “6 Gün” savaşı dünyadaki anti-emperyalist dalgayı yaygınlaştırdı.

Bugün olduğu gibi o günde iktidarlarını, saltanatlarını ABD’ye borçlu olan Arap krallıkları ve şeyhlikleri cılız bir tepki gösterdiler.

Bu savaş, o güne kadar unutulmuş bir halkı ve toprakların tekrar gündeme getirdi. FİLİSTİN ve Filistinlileri.

1948’deki İsrail işgaliyle topraklarından sürülen, Gazze, Lübnan ve Batı Şeria’da kamlarda yaşayan Filistinli mültecileri dünyanın gündemine geldi. Filistinliler İsrail-ABD ve İngilizlere karşı silahlı direnişe başladı.

Bu mücadelenin başını El-Fetih lideri Yaser Arafat ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi lideri Naif Havatme ve FHKC George Habaş çekiyordu.

6 Gün Savaşı, Arap Milliyetçiliğini yükseltti. Birbiri arkasına “Laik-milliyetçi” çizgide diktatörlükler kuruldu. Kuzey Afrika’daki son krallık olan Libya’da 1969 yılında yapılan darbeyle Muammer Kaddafi’nin başını çektiği Milliyetçi subaylar iktidara geldi. Kuzey Afrika, Sudan’ ve Somali’ye milliyetçiler hâkim oldular.

Başkan Nasır, İsrail’i işgal ettiği topraklardan çekilmeye zorlamak için Süveyş Kanalı’nı kapattıysa da bu eylem etkili olmadı. Kısa bir sürede Japonlar önce yüz bin tonluk tankerler yaptılar. Daha sonra Güney Kore’de büyük tanker yapımına başladılar. Kısa bir sürede bir milyon hatta iki milyon tonluk tankerler yapılmaya başlandı.

1968 yılında beklenmedik bir şey oldu. Avrupa’da üniversitelerde okuyan öğrenciler kurulu düzene karşı ayaklandı. Bu başkaldırıya gençler, işçiler ve memurlar da destek verdi. Komünistler bu eylemlerden uzak durdular, karşı çıktılar…

Avrupa’da iktidarlar sarsılıyordu. Bu dalga Varşova Paktı’na da sıçradı. Şimdi mevcut olmayan Çekoslovakya’da Başkan Dubçek önderliğinde “Prag Baharı” başladı. Bahar, diğer ülkelere de sıçrama tehlikesi gösterip, Çekoslovakya’da bazı gruplar “Sovyet askerlerinin ülkeyi terk etmesi üzerine Varçova Paktı ülkeleri Çekoslakya’yı işgal ettiler.

20 Ağustos 1968’de yaklaşık saat 23.00’te dört Varşova Paktı ülkesinden – Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Polonya ve Macaristan’dan – oluşan ordu Çekoslovakya’yı işgal etti. Ülkeye o gece 250.000 Varşova Paktı askeri ve 2.000 tank girdi. İşgalci askerlerin toplam sayısı 500.000’e ulaştı.

Romanya ve Arnavutluk bu işgalde yer almadı. Arnavutluk bu olaydan sonra Varşova Paktı’ndan çıktı.

İşgal iyi planlanmış ve koordine edilmişti; kara kuvvetleri eşzamanlı olarak sınırı geçti. Varşova Paktı ordularının saldırıları sırasında 137 Çekoslovak öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Alexander Dubçek halkına direnmemesini söyledi. Tutuklanarak birkaç arkadaşı ile birlikte Moskova’ya götürüldü. Dubçek ve reformcuların çoğu 27 Ağustos’ta Prag’a geri gönderildi ve Dubçek nisan 1969’da istifaya zorlanıncaya dek partinin birinci sekreteri olarak görevini sürdürdü. Dubçek ilerleyen yıllarda Ankara’ya büyükelçi olarak gönderildi.

İşgal büyük ölçüde eğitimli insanlardan oluşan, daha önce görülmemiş bir göç dalgasına neden oldu ve kısa bir süre sonra 70.000 kişi hemen olmak üzere toplam 300.000 kişi göç etti. Batı ülkeleri bu kişilerin ülkelerine göç etmesine zorluk çıkarmadan izin verdi. (Kaynak: İnternet)

Bu işgal solu böldü. Çoğu Moskova çizgisine çıktı. Sosyalist partilerin çoğu bu işgali protesto etti. Bu işgal “Sovyet tipi” sosyalizmim yıkılışının başlangıcı oldu. Bireysel terör eylemlerinin gündeme gelmesine sebep oldu.

Avrupa’da ilk silahlı eylemler bu yıl sonunda başladı. Bu da kitlesel gösterileri bastırmak için kullanıldı, Bütün dünyada ABD’nin Vietnam’a saldırısı protesto ediliyordu. ABD hükümeti sınıfta kalan gençleri askere almaya başlayınca Amerika’da üniversite gençliği ayaklandı. Üniversitelerde kanlı olaylar oldu. Çok sayıda üniversite öğrencisi öldürüldü.

Milyonların katıldığı protesto gösterileri oldu. Müzik grupları da bu protestolara katıldılar.

Savaşa katılmayı ret eden ve ülkeyi terk edenler oldu. Dünya şampiyonu zenci ve Müslüman olan Muhammed Ali savaşa gitmediği için hapis cezası aldı ve şampiyonluğu elinden alındı.

Emperyalizmin tepkisi farklı oldu. Medyanın yetersizliği karşısında iki şey gündeme getirdiler: UYUŞTURUCU ve SEKS.

Vietnam, Laos ve Kamboçya’ya gizlice silah taşıyan CIA uçakları dönüşlerinde uyuşturucu getirmeye başladılar.

Önce eroin ardından kokain kullanımı yaygınlaştırıldı.

5 milyonluk Danimarka ise bir devrim (!) başlattı. Seks devrimi. Danimarka, Pornografik yayın yasağı 1967’de kaldırıldı. 1969’da Danimarka, dünyada pornografiyi yasallaştıran ilk ülke oldu.

Kısa bir sürede seks ve porno dergiler ve filmler ortalığı sardı. O zaman internet yoktu. Günümüzde yaklaşık 3 milyon civarındaki seks sitelerinin %95’i batı ülkelerindedir. ABD’deki porno endüstrisi kendi Oscar törenlerini düzenlemektedir.

Avrupa’da esrar kullanılırdı. Eroin ve kokain kullanımı yok denecek kadar azdı. ABD üsleri vasıtasıyla yayılmaya başlandı.

Hippilerin “SAVAŞMA, SEVİŞ” düsturu emperyalistler tarafından “UYUŞTURUCUYU ÇEK, SEKS YAP, DÜZENE KARŞI ÇIKMA” şekline çevrildi. Uyuşturucu kullanımının yanı sıra alkol tüketimi de teşvik edildi.

Bu dönemde ABD’de yapılan en büyük protestolarından birisi de bir Woodstock Festivali oldu.

Woodstock Festivali,15-18 Ağustos tarihleri arasında 1969 yılında Bethel, New York’ta bir mandıra alanında gerçekleşmiştir. Vietnam Savaşı’na karşı protestolar düzenlendiği ve bu protestoların ağır bir şekilde bastırıldığı bir ortamda, 1969’da gerçekleşen bu festivalin sloganının üç gün boyunca barış ve müzik olmasının sebebi de bu umutsuzluktan üç gün uzaklaşılmak istenmesidir. Festivalin organizatörlerinden Michael Lang bir röportajında “Son yıllarda üniversite kampüslerinde, yoksul mahallelerde ve ülkenin her köşesinde protestolar vardı, Woodstock’ta politik kaygılarımızı bir kenara bırakıp bütün enerjimizi barışa odakladık, barış ve anlayış mümkündü.” Diye belirtmiştir.  1960’ların karşı kültürlerinin bir araya geldiği festivale Amerika’nın her yerinden 450’000 genç katılmıştır. Festivalde Jimi Hendrix, The Who, Janis Joplin, Crosby, Stills, Nash & Young, Richie Havens, Jefferson Airplane, Joan Baez gibi sanatçılar ve gruplar performanslarını sergilemişlerdir. Woodstock Festivali 1960’ların bunalan gençliğinin bir araya gelmesinin sembolü olmuştur.

Festival günleri, 15-18 Ağustos 1969

Başkan Richard Nixon bir taraftan askerlerini Vietnam’dan çekeceğini söylerken, bir yandan da o döneme kadar gerçekleşen en büyük bombardımanın talimatını vermişti. ABD’de üniversite öğrencileri savaşı anlamsız buluyorlardı; dünyanın dört bir yanında da savaş karşıtı gösteriler çoğalıyordu. ABD evlerine gelen celp kağıtları yakılıp, öğrenci ayaklanmaları devam ederken; barış isteyen gençler 15 Ağustos 1969’da Woodstock’ta buluşmaya hazırlanıyordu. Yine de festivalin bu kadar büyüyeceği, 500 bine yakın katılımcının dahil olacağı tahmin edilmiyordu.

1960’ların savaş karşıtı Amerikan gençliği, Vietnam’a gidip onaylamadıkları bir savaşta hayatlarını kaybetmek istemiyordu. Sisteme karşı çıkan ve farklı bir hayat tarzı arayan gençler 15-18 Ağustos 1969’da bir araya geldi. Woodstock Festivali’nde müzik ile bir araya gelen gençlik dünyaya büyük bir aile olduğunu gösterdi.

Açlık, susuzluk ve yağmura rağmen 450’000 genç üç gün boyunca müziğin tadını çıkardı. New York Daily News gazetesi köşe yazarı Ted Lewis Woodstock Festivali’nin olduğu günlerde yazdığı yazısında müzik bu kadar genci bir araya getirebiliyorsa bir gün başka nedenlerinde gençleri bir araya getirebileceğini yazmıştır.

Woodstock sadece müziği değil; modayı, siyaseti, öğrenci hareketlerini ve o dönem ve sonrasının estetik anlayışını da etkilemiştir. (Kaynak: Vikipedi)

 

*

Düzene muhalefet sadece gençlerden gelmiyordu. Ülke aydınları da YÖN Dergisi etrafında toplanan aydınlar da ABD’ye karşı etkili bir muhalefet yapıyorlardı.

Yön, Ankara’da 20 Aralık 1961’de yayına başlayan ve 27 Mayıs Darbesi sonrası sol muhalif hareketin sözcülüğünü yapan eski haftalık dergi. İmtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü Doğan Avcıoğlu’ydu (1926-1983). Kurucuları arasında Mümtaz Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu vardı. Dergi, 24 sayfa büyük boy halinde 222 sayı çıktı, 30 Haziran 1967’de son sayısı yayımlandı.

Yön Manifesto’da yer alan görüşlerden bazıları:

“Ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin, bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde çağdaş uygarlık seviyesine eriştirebileceğini sanmıyoruz. İktisat ilminin ve tarihin ışığında inanıyoruz ki, özel teşebbüse dayalı kalkınma yavaştır, ıstıraplıdır, israflıdır ve sosyal adaletle bağdaşması, az gelişmiş bir memlekette imkansızdır. Böyle bir kalkınma, siyasi gücün geniş ölçüde iktisadi güce tabi kılınması yüzünden demokratik de değildir.” (Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi C.3, s. 27)

Yön dergisinin ilk sayısında 531 kişinin imzası bulunan ünlü “Aydınların Ortak Bildirisi” yayımlandı. Bildirideki imza sayısı sonradan 1042’ye yükseldi. “Yön manifestosu” olarak da bilinen batılılaşma, kalkınma ve aydınlanma taleplerini içeren bildiriye imza atanlar arasında Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Niyazi Berkes, Şevket Süreyya Aydemir, Sadun Aren, İdris Küçükömer, Fethi Naci, Çetin Altan, Selahattin Hilav, Sami Şekeroğlu, Mete Akyol, Korkut Boratav, Altan Öymen gibi isimler vardı. (Kaynak: Vikipedi)

*

Sanayinin gelişmesi, köyden kente göç ve gelir dağılımında adaletsizlik işçi sendikaları da etkiliyordu. Turgut Özallı yıllara kadar en büyük işveren devletti. Mevcut işçi konfederasyonu Türk-İş sendikal çekilmeler yüzünden bölündü. 13 Şubat 1967 günü DİSK kurulmuştu.

Ülkeyi adım adım 12 Mart’a götüren bir etken de Başbakan Süleyman Demirel’in Sovyetler Birliği ile imzaladığı ekonomik antlaşmaydı. Türkiye’den toprak talep eden Stalin’in ölümünden sonra iktidara gelen Hruşov daha ılımlı bir politika izlemişti. Batının Türkiye’ye vermediği “Düz cam teknolojisini” Şişe-Cam’a Sovyetler Birliği vermişti.

1956 yılında İzmir Ticaret Odası Başkanı ve İzmirli sanayici iş adamlarının Moskova’ya davet edilmesi ile daha da ilerlemiştir.

20 yıllık bir aradan sonra, 1959 yılında ilk kez bir Türk Bakan SSCB’yi ziyaret etmiştir. Ardından, Başbakan A. Menderes ve Dışişleri Bakanı F. R. Zorlu’nun SSCB ziyareti gündeme gelmişti. Daha sonra ise Hruşov’un Türkiye’ye ziyareti bekleniyordu. DP yönetimi, Batı ülkelerinin azalan desteğini bir nebze de olsa SSCB ile ikame etme arayışına girmişti.

Ancak bu ziyaret gerçekleşemeden 27 Mayıs 1960 Türkiye’de Silahlı Kuvvetler ülke yönetimine el koymuş ve Demokrat Parti dönemi sona ermiştir.

27 Mayıs sonrasında liberal politikalar yerini ithal ikameci sanayileşme politikalarına bırakmıştır. 1960-1962 yıllarında, Milli Birlik Komitesi döneminde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur.

Suat Hayri Ürgüplü başbakan sıfatıyla Ağustos 1965’te Rusya’ya ziyarette bulunmuştur. Türkiye, 1962 yılından itibaren planlı kalkınma dönemine girmişti. İlki 1963 yılında uygulamaya konulan üç beş yıllık planların temeli ithal ikameci sanayileşme politikasına dayanmaktadır.

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel Rusya ile ilişkileri geliştirmeye özen göstermiş 1967 yılında imzalanan Ekonomi- Teknik İş birliği Antlaşması iki ülke arasında Soğuk Savaş sonrasında ekonomik ilişkiler açısından dönüm noktası olmuştur.

SSCB Başbakanı Kosigin Aralık 1966 tarihlerinde Türkiye’ye ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında, Türkiye’de sanayi tesislerinin kurulması konusunda SSCB’den 15 yıl vadeli kredi alınması konusunda anlaşma sağlanmıştır. Anlaşma ile İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Manavgat Hidroelektrik santrali, Aliağa Petrol Üretim Tesisleri, Bandırma Asit Fabrikası, Artvin Ahşap Üretim Fabrikası, Oymapınar Hidroelektrik Santrali’nin yapılması kararlaştırılmıştır.

Sovyetler Birliği’nin amacı Türkiye’nin sanayileşmesi ve bu surette ABD etkisinden kurtulmasıydı.

Altıncı Filo protestoları

İstanbul’u ziyareti sırasında ABD’nin 6. Filo’da görevli askerlerine karşı girişilen eylemlerdir. 1967-1969 yılları arasında Beyoğlu’nda Amerikan askerlerinin başlarından keplerini kapmak, üstlerine kırmızı boya atmak, üniformalarını jiletlemek ya da kıstırıp hırpalamakla başlayan antiemperyalist eylemler askerlerin denize atılmasına kadar varmıştır.

Kıbrıs Sorununda ABD’nin tutumu, Vietnam Savaşı, Orta Doğu’da ABD’nin İsrail yanlısı tavrı ve Arap-İsrail Savaşları, ABD askerleri için genelev boyatılması, 1960’lı yılların gençliğini Amerika karşıtı bir tavır almaya sevk etti. ABD’nin Akdeniz’deki gücü 6. Filo, gençlik eylemlerinin hedeflerinden biri oldu. Bu gösteriler İstanbul’da Haziran 1967’de başladı

Shangri-La, Onlar unutmuyor

1966 yılının Kasım ayı sonlarında Dolmabahçe önlerine bir uçak gemisi geldi.

Henüz kimse onun 6. Filoya ait bir gemi olduğunu bilmiyordu. Üniversiteden öğrenciler gemiyi ziyaret etmek için çağrıldılar. Gemiyi dolaştılar, personel ile tanıştılar. Savaş uçaklarını gördüler

Aynı gençlerden biri 1967 yılının Ekim ayındaki “6. Filo, Defol!” protestolarının ilki olan Taksim Gezi Park’taki “Açlık Grevi” eylemine katıldı.

Greve katılan kişilerin hepsi mahkemeye çıkarıldı. Yalnızca bir öğrenci, ayrıca “gözaltına” alındı. Bu gözaltı sonucunda okulu bırakmak zorunda kaldı, hayatı değişti. Ve yıllar sonra geminin adını anımsayan tek kişi de bu öğrenci oldu.

Geminin adı SHANGRİ-LA idi…

2013 yılında, Beşiktaş İskelesine bakan, Dolmabahçe’deki, Başbakanlık Ofisi ile karşı karşıya yeni bir otel yapıldı. Geminin adını anımsayan o tek kişi, otelin adını görünce yıllar öncesinde gezdiği o uçak gemisini anımsadı yine…

Çünkü otelin adı SHANGRİ-La idi…

Diyor ki: “Emperyalizm, bir zamanlar kendisini denize döken gençlerden intikamını, tam orada, denize döküldüğü yerde, karaya çıkarak kendisine özgü bir yöntemle alıyor.” (Kaynak: İnternet)

Denize atılan ABD deniz piyadelerinin kurtarılışı (Resim: Vikipedi)

Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’de 8 üniversite, birkaç İTİA ve DMMA, az sayıda özel yüksek okul bulunuyordu. ODTÜ ve İTÜ yazılı sınav yaparak öğrenci alıyorlardı. Bu okullara o dönem Türkiye’nin en zeki insanları girebiliyordu. Üniversite öğrencileri halktan saygı görüyorlardı.

Orta Doğu ve Avrupa’daki gelişmeler >Türkiye’nin önemini arttırmıştı. Ülkeyi yöneten sağcı ve işbirlikçi iktidarlar ADD-İngiltere ittifakını tatmin etmiyordu. Üstelik ülkede milliyetçi-bağımsızlıkçı çizgi yükselişteydi.

Bu arada Bozkurt amblemi olan MTTB (Milli Türk Talebe Birliği”, sağ yani Amerikancıların kontrolüne geçmişti. Daha sonra “Yeniden Millî Mücadele”ciler diye adlandırılan gruba Abdullah Gül, Aykut Edebali ve Cemil Çiçek önderlik ediyordu.

Türkiye Gençlik Federasyonu da Polis tarafından sağ görüşlü öğrencilere teslim edildi.

Üniversitelerde Fikir Kulüpleri kuruluyordu.  Daha sonra DEV-GENÇ’e dönüşecekti.

Deniz Gezmiş’ten Mustafa Kemal Yürüyüşü

Deniz Gezmiş ve arkadaşları “Samsun’dan Ankara’ya Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü”nü düzenlemişti.

Aralarında Deniz Gezmiş’in yanı sıra Hüseyin Cevahir, Cihan Alptekin’in de bulunduğu 24 devrimci genç, 30 Ekim 1968’de Samsun’dan Ankara’ya yürüyüş başlatmıştı.

Yürüyüşün ismi, ‘Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü’ydü. Başlangıcından itibaren pek çok engelle, saldırıyla karşılaşan yürüyüş 10 Kasım’da Ankara’da Anıtkabir’de sona erecekti.

Kamuoyuna, yürüyüşün amacı şu satırlarla açıklanmıştı

  • “1919’da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyetin bütün kurumları yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz dünyada ilk antiemperyalist ve antikapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların desteklediği karşıdevrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız. Bugün başlayan yürüyüşün amacı budur.” (Kaynak: İnternet)

1969 yılı Türkiye’de yaşanan olaylar farklı bir biçime dönüştü. Yükselen anti-emperyalist dalgayı tarikatçılarla önleyememişlerdi.   Kemalist milliyetçiler zaman içinde “Solcu” olmuşlardı. ABD ve işbirlikçileri tetikçileri devreye soktular.

Türkiye’de solu temsil eden TİP, Aybarcı, Borancı ve MDD’ciler olmak üzere üçe bölündü. Kürt devrimcileri ve milliyetçiler de DDKO (Doğu Devrimci Kültür Ocakları-daha sonra DDKD) içinde örgütlendiler.

Ülkenin her yerinde mitingler oluyordu.

1968 yılında Filistinliler İsrail’le gerilla mücadelesine girmişlerdi. 1968 ve 1969 yılı yaz aylarında Devrimci gençler Filistin’e gerilla örgütlerine destek vermeye, gerilla eğitimi gitmişlerdi.

1969 yılında dünyayı sarsan bir olay oldu. ODTÜ’yü ziyaret eden ABD Ankara Elçisi Commer’in arabası öğrenciler tarafından yakıldı.

7 Ocak 1969 Hakimiyet

1968 ve 12 Mart 1971 tarihleri arasında Gladyo ve ABD işbirlikçileri yeni bir provokasyon başlattılar. “Komünistler camilere bomba attılar”.

Şevki Eygi diye bir adam “Bugün” gazetesi çıkardı. Gazete Amerikan çıkarlarını savunuyor ve Amerikan karşıtlarını kafirlikle suçluyordu. Okur sayısını arttırmak ve irtibat kurmak için bürolar açtı, kumaş dağıttı.

13 Ocak 1969 Hakimiyet

Şükür namazı

16 Şubat 1969 Pazar günü İstanbul’da ABD’lileri bile şok eden bir olay yaşandı: Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan dinci-ülkücü komandolar, Dolmabahçe’de demirli 6. Filo’ya ait bir gemiyi “kıble” yapıp namaz kıldılar.

Resim: Vikipedi

Tekbirlerle kılınan “cihad” namazından sonra “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksim’e antiemperyalist gençlik liderlerinin resimleri asıldı. Duvarlara “Görüldüğü yerde öldürün” ilanları yapıştırıldı.

Kanlı Pazar

Kanlı Pazar, 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı’nda ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün toplandığı sırada meydana geldi. Tarihçi Feroz Ahmad ise olayı “organize bir faşist şiddet örneği” olarak nitelemiştir.

14 Şubat’taki Cuma namazından sonra Komünizmle Mücadele Derneği ile sağ kesimin denetiminde olan Milli Türk Talebe Birliği’nin öncülüğünde “Bayrağa saygı” mitingi düzenlendi. Bu mitingde komünistlere karşı savaş açıldığı ilan edilerek halka iki gün sonra düzenlenecek olan 6. Filo’yu Protesto Yürüyüşünde komünistlere gereken dersi vermek üzere toplanma çağrısı yapıldı. İzmir ve Trabzon’da 6. Filo’yu protesto gösterilerinde sağcı grupların saldırısı sonucu 14’ü ağır, 130 kişi yaralanmıştı.

6.Filo’nun İstanbul’a gelişini protesto eden Ankara, İzmir, Trabzon ve İstanbul’daki olaylı gösterilerin ardından, öğrenci ve işçi örgütleri 16 Şubat’ta İstanbul’da emperyalizm ve sömürüye karşı “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” çağrısıyla yürüyüş ve miting yapma kararı aldı. 76 gençlik örgütünün katılacağı gösteri için valilikten gereken izin alındı. 16 Şubat günü, 10 binden fazla kişi Taksim’e kadar yürümek için Beyazıt’ta toplandı.

Protestonun başladığı sırada “komünistlere gereken dersi verme” çağrısına uyan sağ görüşlü kişiler de Taksim Meydanı’na geldi. Burada toplu kılınan namazın ardından taşlı ve sopalı bir biçimde beklemeye koyuldular. Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy ve Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı’na ulaşan göstericilerin önünü kesen polis, alana küçük gruplar halinde girmelerini sağladı. Alana girenler de burada bekleyen ve sadece iki sıra olan polis barikatını kolaylıkla aşan sağcıların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Tekbir getiren saldırganlar, göstericileri şiddetli bir biçimde dövdü. Saldırı sırasında “Kahrolsun komünistler”, “Komünistlere ölüm” sloganları atıldı. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü. 200’den fazla kişi yaralandı.

Ertesi gün Hürriyet gazetesinde yayınlanan Ali Turgut Aytaç’ın bıçaklandığı anı gösteren fotoğrafta bir toplum polisinin olayı sadece izlemekle yetindiğini anlaşılması toplumda büyük tepki yarattı. İktidardaki Adalet Partisi dışındaki siyasi partiler dönemin iç işleri bakanı Faruk Sükan’ın istifasını istediler. Buna karşılık, Sükan suçu solcu öğrencilere yükledi ve polisin normal görevini yerine getirdiğini belirterek tepkilere kayıtsız kaldı. (Kaynak: Anılar ve internet)

Resim: Vikipedi

17 Temmuz 1968 tarihinde İTÜ Gümüşsuyu Yurdunu basan polis tarafından pencereden atılan Vedat Demircioğlu’nun hastanede ölümünden sonra olaylar daha da arttı. 23 Eylül’de polis İstanbul Üniversitesini kuşattı. Kuşatma Deniz Gezmiş’in polise teslim olmasıyla bitti. Üniversitenin ön kapısından çıkan Deniz Gezmiş’in arkadaşı ve öğrenci liderlerinden Taylan Özgür Amerika’nın yetiştirdiği tetikçiler tarafından İstanbul Üniversite’sinin kapısı önünde Beyazıt Meydanında öldürüldü. Tetikçilerin amacı Deniz Gezmiş’i de öldürmekti.

1969 yazında Filistin’e giden Deniz Gezmiş Türkiye’ye girerken 20 Aralık 1969’da yakalandı, 18 Eylül 1970’e kadar Bursa Cezaevi’nde tutuklu kaldı.

Resim: Vikipedi

 İstanbul Hukuk Fakültesinden kanun dışı eylemlere katıldığı için ihraç edildi. Bursa Cezaevi’nden tahliye edildikten sonra kaçtı.

Kaynaklar:

  • Aydın, Yılmaz, Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği Ekonomik İlişkileri
  • Hakimiyet Gazetesi
  • Yeni Ant Gazetesi
  • Vikipedi

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER





Verified by MonsterInsights