Basit bir soruya cevap arayarak başlayalım: “Bir adadaki sahipsiz köpekler toplanıp başka bir yere nakledilse, köpeksiz kalano bölgede ne gibi değişiklikler yaşanır?”
Dikkat ediniz, öldürülse, uyutulsa, ötenazi uygulansa demiyorum… Sadece araçlara konup başka bir coğrafyaya götürülse… Ne olur?
Buradan elbette son çıkan yasaya geleceğim ama şunu bilin ki, çok basit gibi görünen bu sorunun zincirleme çok yönlü etkileri var… Bu yönde atılacak bir adım, hayvanların yaşam hakkının ihlali, toplumsal duyarlılığın zedelenmesi dahil birçok tartışmayı beraberinde getireceği gibi, dengelerin bozulması farklı sorunların ortaya çıkmasına, örneğin, fare ve sıçan gibi diğer kemirgenlerin popülasyonunda artışa yol açabilir.
Bu konular Bursa Veteriner Hekimler Odası, Bursa Büyükşehir, Mudanya, Osmangazi ve Nilüfer ve belediyelerinin işbirliğiyle düzenlenen Serbest Dolaşan Hayvanlar Sorumlu Sahiplik ve Yerel Yönetimler Çalıştayı’nda detaylarıyla tartışıldı. Çalıştay sonrasında Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal’ın sonuç bildirgesine dair yaptığı basın toplantısında hazır bulundum. Baysal’ın açıklamalarını tekraren vermek yerine, ilgili haberin linkini buraya yazıyorum ki konuyla ilgilenenlere dört dörtlük bir değerlendirmeyi baştan sona okuyabilirler. Link: Bursa Veteriner Hekimler Odası’ndan çalıştay değerlendirmesi
Melike Baysal’ın açıklamalarında da, iyice düşünülmeden, başı-sonu değerlendirilmeden yapılacak uygulamaların sebep olacağı ekosistem değişikliklerinin muhtemel sonuçlarına dair bilgilendirme mevcut. Ortak basın toplantısında Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebru Yalçın, Bursa Büyükşehir Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Özlem Kartal, Osmangazi Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Kadir Özdemir, Nilüfer Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Sanem Çetiner, Mudanya Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Şükriye Çelikkollu’nun yanı sıra Nilüfer Belediyesi Hayvan Hakları Komisyonu Üyesi Ali Ekber Can da hazır bulundu. Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir de toplantıda Nilüfer ilçesi özelindeki planlamalarını ve yapacakları (daha doğrusu, yapmayacakları) uygulamaları anlattı.
İzninizle ben yine ekosistemin bozulması konusuna döneceğim ve birkaç ilave örnek aktaracağım:
1800 ve 1900’lü yıllarda, Kuzey Amerika’da kurtlar çiftçilere zarar verdikleri gerekçesiyle yoğun bir şekilde avlanmıştı. Kurtların yok edilmesiyle geyik popülasyonları kontrolsüz bir şekilde arttı bu da ormanların tahribi, su kaynaklarının kirlenmesi ve diğer türlerin besin kaynaklarının azalmasına neden oldu. Çare belliydi, bölgeye yeniden kurtlar getirildi.
Nitekim Yellowstone Milli Parkı’nda durum test edildi, kurtların yeniden parka getirilmesiyle geyik popülasyonu kontrol altına alınmış ve ekosistemdeki diğer türlerin sayısı artmıştı. Bu deney, yırtıcıların ekosistemdeki önemini gösteren önemli bir örnek olarak kayıtlara geçti.
Çok bilinen bir örnek de Çin’den… 1958-1962 yılları arasında Çin’de serçelerin tarıma zarar verdikleri gerekçesiyle toplu olarak öldürülmesi kararı alınmış ve uygulanmıştı. Milyonlarca serçe öldürülmüş ancak çok kısa bir süre sonra böcek popülasyondaki aşırı artış, tarımsal üretimi olumsuz etkileyerek kıtlıklara yol açmıştı. Bu olay, ekosistemdeki her türün önemini gösteren trajik bir örnektir. Çözüm olarak vagonlar dolusu serçe getirilerek denge yeniden sağlanmaya çalışılmıştı.
Ekosisteme insan eliyle yapılan müdahalelerin yol açtığı (bazen) öngörülemeyen başka örnekler de var. Avrupalılar tarafından Avustralya’ya getirilen tavşanlar, doğal düşmanları olmadığı için hızla çoğalmış ve kıtadaki bitki örtüsünü tahrip etmiştir.
Buradan çıkaracağımız sonuçlar şöyle:
Bu konunun çok yönlü ele alınması gerekiyor. Konunun tarafları var, akademik odaları var, veteriner hekimler başta olmak üzere muhatapları var, onlar ne diyor diye kulak verilmelidir.
Bursa’da Büyükşehir dahil 18 belediyemizden sadece 7’sinde veteriner işleri müdürlüğü var, bunlardan sadece 5’inin müdürü veteriner hekim… Şaka gibi değil mi?
Türkiye’deki 1389 belediyeden sadece 350’sinin hayvan barınağı var. 1.000’i aşkın belediyenin yok.
Yani AKP ve MHP’li milletvekillerinin “yasayı çıkarırız olur biter” zannettiği kadar kolay bir konu değil bu…
Toplumda kedi-köpek sevmeyenler var, doğru…
Ama kedi-köpek sevenler de var.
Kutuplaşmaya yol açacak, toplumu ortasından bölüp ayrıştıracak adımları atmadan, böyle bir yasa ele alınmadan, meclis genel kuruluna getirilmeden önce, kısırlaştırma ve aşılama konusundaki mevcut olanaklar nedir diye bakılamaz mıydı? Barınakların kapasitesi nedir, yasada öngörülen hizmetler bu barınaklarda yapılabilir mi diye incelenemez miydi? Belediyelerin bu konuda alacağı rolün ne olabileceği doğru düzgün tartışılamaz mıydı?
Başıboş köpeklerin toplu olarak öldürülmesi (ki artık başıboş hayvan yerine serbest dolaşan hayvan tanımı kullanılıyor) hem etik hem de pratik açıdan kabul edilebilir bir çözüm olabilir mi? Bu sorunun çözümü için hiç mi uzun vadeli, kapsamlı ve insani yöntem kalmadı?