İktidar yine “yeni anayasa” diyor.
İyi de… Anayasa’dan önce elden geçirilmesi gereken başka şeyler yok mu?
Var. Mesela TBMM İçtüzüğü.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi, adının aksine, pek de milletin sesi olamıyor.
Yasama organı, yürütmenin gölgesinde.
Muhalefetin konuştuğu duyulmuyor, söyledikleri işlenmiyor, verdikleri önergeler rafta çürüyor.
Sebebi belli: Meclis İçtüzüğü.
Adı “iç düzenleme”, ama işlevi “dışlama”.
Kimi?
Muhalefeti…
Ve dolayısıyla milleti…
Sessizliğin Kuralı: İçtüzük
Meclis kürsüsünde milletvekili konuşmak istiyor.
Süresi doluyor. Mikrofon kapanıyor.
Söz hakkı sınırlı, itiraz süresi kısa, önerge verme hakkı sembolik.
Muhalefet yasa teklifi veriyor, komisyona bile gitmeden reddediliyor.
Araştırma önergesi sunuyor, “gerek yok” denip rafa kaldırılıyor.
Hepsi İçtüzük kurallarına uygun. Hukuki mi? Evet. Ama demokratik mi?
Hayır.
1960’lardan Kalan Bir Gölge
İçtüzük en son ne zaman kapsamlı biçimde yazılmış?
1960’ların sonunda.
O zamandan bu yana dünya değişti, rejim değişti, anayasa değişti.
Ama Meclis’in çalışma kuralları yerinde sayıyor.
Yamalı bohçaya dönen bu metin, günümüzde çoğunluğun azınlığı bastırma aracına dönüşmüş durumda.
Ve evet, işe yarıyor.
Ama sadece birileri için.
Sandık Var, Söz Yok
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” deniyor.
Ama Meclis’te bu egemenliğin sesi pek duyulmuyor.
Çünkü Meclis çoğunluğu İçtüzük’ü bir yönetim aracına dönüştürmüş.
Gündemi belirliyor, tartışmayı kısıtlıyor, muhalefeti susturuyor.
Muhalefet milletvekili sadece el kaldırıp indiren bir figüran gibi kalıyor.
Sorularına yanıt gelmiyor, gelirse aylar sonra geliyor.
Meclis, Meclis Gibi Çalışmıyor
Yeni anayasa mı?
Evet, tartışılır.
Ama önce Meclis’i gerçekten çalışır hale getirecek düzenlemeleri konuşmamız gerek.
TBMM, halkın iradesini temsil eden bir kurumsa – ki öyle olması gerekir – önce o halkın sesini duyacak bir yapıya kavuşmalı.
İçtüzük değişmedikçe, Meclis sadece çoğunluğun vitrini olur.
Ve o zaman, seçim gecesi sandıktan çıkan irade, sabah Meclis kapısından içeri giremeden kaybolur.