Sönmez Holding Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez‘in medya grubunda faaliyet gösteren Bursa Hakimiyet Gazetesi, AS TV ve Radyo S hakkında kapatma kararı alması, çoğu zaman umrumuzda değilmiş gibi davrandığımız ama içten içe inanmak da istemediğimiz acı bir gerçeği yüzümüze vurdu: “Türkiye’de yazılı basının işi bitti.”
Sadece yazılı basın da değil, eğer arkasında farklı bir destek yoksa, fonlanmıyorsa radyo ve televizyonlar için de öyle. İçten içe radyo ve tv’ler için de sürecin uzun sürmesini diliyorsak da, görünen köy kılavuz istemiyor. (Haber linki: Şok karar! Medya S kapanıyor)
Meslek yaşamım boyunca benim yolum Bursa Hakimiyet’e 3 kez düştü. Önce 1985’in şubatından itibaren 6-7 ay kadar muhabirlik yaptım. Sonra 1994 yılbaşından itibaren 3,5 yıllık bir dönem, sonra da 2000’den itibaren 12 yılllık son dönem geldi. Medya S Grubu’nda toplam 16 yıl mesaim var, bunun 15 yılı yazı işleri müdürü olarak geçti. Saruhan Ayber’den Nuri Kolaylı’ya, Yılmaz Akkılıç’a, Necati Akgün, Niyazi Menteş ve Erdal Özdür’den Yüksel Baysal, Cennet Cankılıç, Arzu Arınel ve Erol Nural’a kadar, İhsan Bölük, Teoman Alper ve pratik uygulamalarıyla daima ön plana çıkan Necati Kartal’dan genç kuşak meslektaşlarıma kadar birçok isimle birlikte çalıştım. Radyo S ve AS TV’den de çok sayıda dostumuz oldu. Bunu en baştan söylüyorum ki, bazı olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerim kişisel olarak algılanırsa, “evet” ihtimal dahilindedir…
Mesela 1974’te yayına başlayan Bursa hakimiyet’in 40’ncı yılında yayınlanan kitabı unut(a)madım… O gün itibarıyla gazetenin yayın hayatının neredeyse yarısına yakın bölümünde emek vermiş bir gazeteci olarak, adımın geçtiği yerlerin özenle sansürlenmesinden, adımın tek cümlede bile geçmemesinden duyduğum üzüntüyü kaç yıldır içimde saklamışım meğerse. Alın işte, bu kişiseldi. Sonrasını da ihtiyatla okuyun derim.
***
Medya genelinde bakarsak, yerel gazeteler, süper marketlere teslim olan bakkaliye dükkanlarıyla aynı kaderi paylaştı aslında. Muhabir olarak 1990 başında işbaşı yaptığım Olay gazetesinde 1993’e kadar istihbarat şefi ve haber müdürü olarak görev yaptım. Müthiş bir kadroydu. Ve Olay’ın sadece yazı işleri kadrosunda 19 muhabir vardı. Spor ve magazin servisleri hariç. Sanıyorum ki o dönemlerde iki yazı işleri müdürü bulunan (Yeşim Doğan ve İbrahim Erdoğan) tek yerel gazeteydi Olay. Bursa hakimiyet’te de 1995’te As Merkez’deki binaya taşındığımızda, koca salon muhabirlerle doluydu. Bursa yerel gazeteleri o zaman, neredeyse tüm sayfaları kendi muhabirlerinin haberleriyle hazırlar, ajanslardan yurt haberleri ve dış haberler konusunda “destek” alınırdı, o kadar.
Bursa’da yerel basını güçlü kılan, Sönmez-Çağlar rekabetiydi, ki o rekabet de hızını yavaş yavaş kaybetmeye başladığında, medyanın da kendi iç dinamiği içerisinde yeni bir dönüşüm yaşanıyordu. Yazılı basının promosyon yarışı hükümet tarafından dizgin altına alındı. Dostum Murat Altınseren’in o cephedeki manevraları pek ünlüdür. Medyalaşma sürecinde şişen kadrolar daha rasyonel sayılara azaltılmaya, giderler dengelenmeye çalışılırken, ilan-reklam gelirleri de düşmeye başlayınca patronlar daha yoğun tensikata (azaltma) gitti. Çünkü dünyada da medya değişiyordu. Global şirketlerin günlük hayata etkisi her geçen gün katlanarak arttı. Google, Youtube, Facebook, İnstagram, Twitter deyince akan sular duruyordu. Bu şirketlerin ayrıca reklamlarla da herkesin cep telefonuna kadar girmesi, konvansiyonel medyanın pastadan aldığı payın iyice düşmesine yol açtı. Reklamverenler -üstelik daha ucuz fiyatlarla- herkesin cep telefonuna kadar ulaşan global ağlara reklam vermeyi tercih etti. Bizim yerli medya rekabet için sistem geliştiremedi. Muhabirlerin sayısı birer-ikişer azaldı. Sadece muhabirler değil, gazetelere ciddi şekilde güç veren köşe yazarları da… Çünkü gazete işletmeciliği bakımından ajans aboneliği daha az maliyetliydi. Gazeteler zayıflarken ajanslar güçlendi. İçimizi acıtan ve kendi ayağımıza kurşun olduğunu göre göre yaşadığımız o süreçler, koca koca medyalarda muhabirlerin soyunun tükenmesine yol açtı. Sonrası malum… Gazetelerin içeriği, hepsi birbirinin aynı oldu. Gazetelerin Bursa’dan haberi yok, Bursalılar’ın o gazetelerden hiç haberi yok, Çünkü ortada muhabir yok. Bursa’da kuş uçsa haberi olan gazetelerin yerini, hele ki 2010’lardan sonra ağır baskı altına alınan ve tek kaynaktan beslenen gazeteler aldı ki… Sonuç iyi olmadı tabii, hiç iyi olmadı…
AK Parti iktidarı “beğendiği” medyayı gönülden destekledi tabii ki, hakkını yemeyelim. Öyle “tatlış” paralar medyaya aktarıldı ki bu durum medya patronlarına da pek tatlış geldi… Sırf hükümet ya da onların yereldeki temsilcileri onları istemiyor diye nice gazeteci işsiz kaldı. Medya patronlarının burada da sınıfta kaldığını söylemeye gerek var mı? Gözlüğünüzü takın ve çevrenize bakın! Patronlardan ve gazetecilerden sınıfta kalmayanlar da oldu, yayınını sürdürebilenler de oldu. 2000’lerin başlarından itibaren etkili olan, kamuoyunda sevilen gazeteciler kimlerdir diye bir soru atılsa ortaya, bugün muhalif diye adlandırabileceğimiz isimlere bir saygı duruşu olmaz mı? Adının dile getirilmesi muhtemel “yalakaların” ancak ve sadece “nefret edilenler” listesinin başında yer alabileceği gerçeğini görmezden gelmeyelim, bir kenara yazalım.
Konuyu dağıttım, toparlıyorum.
Yerel gazetelerde internet haberciliğine çok uzun zamanlar “fantini fonton işler” diye bakıldığı için olsa gerek, aslında dev kadrolarla çalışan yerel gazeteler, internet haberciliğinde çoktan hak ettikleri marka değerini üretmekte çok büyük zorluklar yaşadılar. “Bursa hakimiyet” varken “Olay” varken, arkasında medya grubu gücü olmayan başka internet haber sitelerinin ön plana çıkmasının başka izahı yok.
Bugün geldiğimiz nokta ortada…
AK Parti’nin dayattığı medya düzeni çökmüştür. Zaten AK Parti’nin iktidar olduktan sonra el attığı hangi kurum ve kuruluş ayakta kaldı ki? Ben diyeyim TÜİK, siz deyin DPT, ben diyeyim Futbol Federasyonu, siz deyin Bursaspor, ben diyeyim Türk Hava Kurumu, siz deyin Kızılay, ben diyeyim basın ilan kurumu siz deyin basın yayın enformasyon. “Sarı basın kartı”nın rengi değişti, adı üzerindeydi halbuki, turkuvaz oldu, biz hala sarı basın kartı diyoruz. Bu dönemden kötü etkilenmeyen neredeyse hiçbir kurum ve kural kalmadı. Medya bundan bağımsız olabilir miydi? Olamadı tabii.
Bugün medya patronlarını eleştirerek ya da sadece onları suçlayarak bir analiz yapmak mümkün ama emin olun işin kolayına kaçmak olur. Sadece hükümeti eleştirmek de kolaycılık olur.
Oysa hiçbir sonuç tek etkenle ortaya çıkmaz. İten kuvvetler varsa, çeken kuvvetler de var. Basının bu duruma gelmesinde patronların elbette rolü var, karar “iki dudak arasında” çünkü…
Ama biz gazetecilerin de rolünü unutmayalım. Hangi meslek dalında yalakalığa teşne bu kadar çok adam bulunur, bilemedim şimdi.
Sonuç olarak; gazeteciliğin dördüncü kuvvet, yani yasama-yargı ve yürütme güçlerine ilave olarak “denetim” gücü olarak tanımlandığını unutmak büyük hataydı…
İktidara şirin görünmek için halkı unutmak hataydı… Medyayı bir halkla ilişkiler aparatı olarak iktidara kiraya vermek hataydı. Halkın sorunlarına yer vermek yerine iktidara güzellemeler yapmak hataydı… Gazetecinin “kamu adına denetleme” görevi olduğunu unutmak hataydı…
Hatayı iktidar yapıyor ama tek suçlu muhalefet!
Bu saçmalık yıllar boyu sürdü. Bu saçmalığını alkışlayanlar, bunu yayın politikası yapanlar, buna izin verenler ya da bunu dayatanlar şunu bilsin ki, üniversite sınavlarında üç yanlış bir doğruyu götürürdü, buradaki üç yanlış koskoca sektörü götürdü.
***
Medya S özelinde bir şey söylemek bana düşmez ama Celal Bey’e şu mesajı da vermek isterim.
Para kazandığınız bu kentte okullar, hastaneler yaptırmak, sosyal sorumluluk projesidir, kente olan gönül borcunun ödenmesidir, merhum Ali Osman Sönmez’den buyana bu konuda çok şey yaptınız, elbette çok çok önemlidir. Ancak bu şehirde, Bursa’nın Bursalıların çıkarlarını koruyacak bir medyanın bulunması, hayatta tutulması, diğerlerinden daha az önemli değildir.
Bu nedenle medyayı kapatmayın… Medya çalışanlarınızın, gerçek sorumlulukları çerçevesinde işlerini yapmasına, medyanızın kamu çıkarlarını korumasına imkân tanıyın… Bunu geçmişte uzunca bir süre yaptınız, isterseniz yine yaparsınız. Kişisel olarak belki “kâr” hanesine bir şey yazamazsınız ama Bursa kazanır… Bursalılar kazanır.