Hafta içi çalış çalış, koştur koştur… Geldik yine pazar gününe. Ne güzel gün şu pazar. Ertesi gün pazartesi olmasaydı daha da güzel olurdu tabii ama, evrende hiçbir güzellik cezasız kalmıyor. Elma yedik, kovulduk; tatil yaptık, pazartesiyle ödüyoruz.
Sabah kahvaltısını geç yapmanın suç sayılmadığı, pijamayla öğleye kadar gezmenin anayasal hak olduğu tek gün. Tabii hâlâ çalışmak zorunda olmayan şanslı azınlıktansanız…
Geçen gün markete gittim, baktım ki zeytin fiyatları artık gramla değil, duyguyla satılıyor. “Bu siyah zeytin kederli, kilosu 400 lira.” Yanındaki yeşil olan biraz daha neşeli, o yüzden 500. Zamları geçtik, artık fiyatlara felsefe katıyorlar. İsterseniz zeytine bir hayat hikayesi yazıp Nobel’e bile aday gösterebilirsiniz.
Bir de hava desen ayrı dert. Sabah serin, öğle kavurucu, akşam rüzgârlı. Hangi mevsimdeyiz, meteoroloji bile emin değil. Şemsiye mi alayım, mont mu giyeyim, yoksa direkt battaniyeyle mi çıkayım bilemiyorum. Yurdum’un havası eski sevgili gibi: Ne yapacağı belli değil ama insan bir şekilde alışıyor.
Pazarları klasik bir Türk geleneği olan “kahvaltı sonrası uyuklama” töreni de var. Tabii bu her evde farklı yaşanıyor. Kimisi kanepeye uzanıyor, kimisi elinde kumandayla televizyonun karşısında göz kapaklarıyla inatlaşıyor. Arka fonda “Eski Türk Filmleri” ya da “Sabah haberlerinin tekrarı.” Uyursan kaybedersin, ama bir yandan da kaybetmek istiyorsun. Çünkü huzur orada, o tatlı uykuda.
Sokakta ise pazar rehaveti hâkim. Fırının önünde çıtır simit kuyruğu, parkta çocuk sesi, bankta oturan amcaların dünya meselelerini çözdüğü sohbetler. Herkes kendi çapında bir “Birleşmiş Milletler Temsilcisi”. Ortadoğu, ekonomi, futbol, hepsi konuşuluyor ama çözüm? O pazartesiye kalıyor.
Son olarak, haftanın yorgunluğunu bir kenara bırakıp şöyle derin bir nefes alın. Çünkü her ne olursa olsun, pazar dediğin şey küçük bir kaçış. Dertleri ertelemek, zamanı yavaşlatmak, kendine gelmek için küçük bir fırsat. Pazar, hayatın “snooze” tuşu.
Haftaya görüşmek üzere, çayınız taze, keyfiniz yerinde olsun. Aman ha, pazartesiyi fazla ciddiye almayın… O zaten bizi yeterince ciddiye alıyor.