Ritsa’nın Kalbinde Zaman Durur Geceden sabaha, usulca esen rüzgârın kokusunda başka bir dünya saklıdır Ritsa Gölü’nde. Sanki Karadeniz’in hırçınlığını değil de dağların huzurunu taşır yüreğinde. Sabah güneşi gölün üzerine vurduğunda, su aynası altın gibi parlar. Bir tarafında heybetli Kafkas Dağları yükselirken diğer yanında çam ormanları sonsuz bir sükûnet içinde uzanır. Bu göl sadece su değil, geçmişin, doğanın ve insanların kalbidir.
Ritsa’ya vardığınızda önce sessizlik karşılar sizi. Ama öyle sıradan bir sessizlik değil bu; dağların konuştuğu, ağaçların fısıldadığı, yüreğinize dokunan bir sessizlik…
Kuşlar yüksekten şarkılar söyler, yapraklar nazlı nazlı dans ederken göl bir gelin gibi süzülür. Zümrütle safirin karışımı bir renkle gözlerinizin içine bakar, sizi içine çeken cenneti hayranlıkla seyredersiniz. Ritsa, doğanın ta kendisidir; süslü değil, sade ama yüce,başı dik ama vakur, nazlı ama sert…
Burada vakit saatle ölçülmez. Bir çam dalından damlayan suya bakarken saatler geçebilir. Her köşe bir masal anlatır, her esinti bir anıyı fısıldar. Belki de bu yüzden Ritsa’ya gelen bir daha unutamaz orayı. Çünkü göl sadece doğayı değil, Abhaz halkının yüreğini de yansıtır.
Ve Ritsa’nın çevresinde tanışırsınız gerçek Abhaz misafirperverliğiyle…
Bir dağ evi kapısını size açar, sobanın üzerinde demlenen çay buğusunda yüzünüz ısınır. Sıcacık mısır ekmeği, evin bacasında kurutulup yeni masaya inmiş Abhaz peyniri, sızbal ve abısta ile sade ama samimi bir tahta masa eşliğinde yoktan var edilen yiyecekler önünüze konur. Ama bunlar sadece yiyecek değildir; içtenliğin, sadeliğin, yürekliliğin simgesidir. Abhazlar, misafiri yalnızca ağırlamaz, gönlüne buyur eder. Size bir yer değil, bir aidiyet sunar. Yabancı olamazsınız burada. Birkaç saat içinde size “Bizden…” derler, gözleriyle, sözleriyle, kalpleriyle. Siz de artık oralı hissedersiniz kendinizi.
Ritsa Gölü’nde doğa sadece bir manzara değil, bir yaşam biçimidir. Dalgalar bir annenin ninnisi gibi ruhunuzu okşar. Gökyüzü açıksa bulutlar bile burada daha ağır süzülür; sanki yere daha yakındır bu gölün üstünde. Yağmur yağarsa damlalar göle değil, yüreğinize düşer. Her taş, her ağaç, her su sesi insanın kalbinde bir iz bırakır.
Belki de Ritsa Gölü’nü asıl özel kılan şey, onun sadece bir coğrafya değil, bir ruh olmasıdır. Doğanın kucağında kaybolmazsınız; aksine kendinizi bulursunuz. Ve ayrılırken bir yanınız hep orada kalır, çünkü Ritsa bir kez yüreğe dokundu mu, bir daha asla unutulmaz.Sürekli sizi kendisine çeker. Bir kaşen gibidir adeta. Yanında olmak yüreğe huzur verir. Gölgesi içinizi ısıtır. İşte bu yüzden unutulamaz Abhazya’nın incisi. Kimi kalbinde götürür onu kimi fotoğraf karelerinde kimi anılarında kimi de kızının isminde…
Çünkü o sadece bir göl değil, doğanın taa kendisidir ve misafirlerini ağırlamak için sabırsızlanır. Tıpkı Abhazya gibi.