Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Bursa Muhalif‘e verdiği özel röportajda, “Karadeniz Festivali” etrafında dönen tartışmalara cesurca değindi ve “Artvinli kimliğim üzerinden yıpratmak istiyorlar” diyerek ayrımcılık eleştirilerine sert çıktı. Özdemir, festivalin planlama aksaklıkları nedeniyle uzadığını belirtirken, “Nilüfer herkesin sesi” hedefiyle Anadolu’nun tüm renklerini kucakladıklarını vurguladı. Ayrıca, eleştirileri “doğru kullanırsan bir armağandır” sözleriyle değerlendiren Başkan, siyasi duruşunu ve partili kimliğini, toplumsal diyaloğu güçlendirme aracı olarak gördüğünü belirtti. “Ben ne hapisten korkarım ne de ölümden” diyerek kararlı duruşunu sergileyen Özdemir, “Kentin rantını, bu kentin halkı yer” diyerek belediyecilik anlayışının temelini ve geleceğe yönelik kreş sayısını 20’nin üzerine çıkarma hedefi gibi projelerini detaylandırdı.
Bursa’da panayırların, festivallerin görünür kılındığı bir ilçe olarak öne çıkan Nilüfer’de bu yıl Karadeniz Festivali epey tartışıldı. Festivalin konumunu beğenmeyen, süreyi uzun bulan oldu. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kentte Anadolu’nun her rengi yaşıyor. Biz ne dedik, “Nilüfer herkesin sesi”. Herkesin sesinin yansıdığı, kendini iyi hissettiği bir kent olması hedefimiz. Nilüfer’de Karadenizli yok denilebilir mi? Beşevler, Konak, Üçevler Mahallelerimizde yoğun Karadenizli nüfusumuz var. Karadeniz’in 18 şehrinden burada yaşayan ciddi bir nüfus var. Her yıl sonbaharda Balkan Panayırı yapıyoruz, ilkbaharda da Karadeniz Festivali yapıyoruz. Balkan Panayırı 2 gün sürüyor. Bu festival de o şekilde planlandı, hafta sonunu kapsayacaktı ama sanatçıların zaman planlamasında sıkıntı yaşandı. Hatta cumartesi gecesi için Volkan Konak ile anlaşmıştık ancak kendisinin vefatı nedeniyle yerel sanatçılara yöneldik, sanatçıların planına uymaya çalıştık.
“Artvinli kimliğim üzerinden yıpratmak istiyorlar”
Benim Artvinli kimliğimi öne çıkararak bizi yıpratmak istiyorlar. Ama Balkan da bu ülkenin has evladıdır, Artvinli de Karadenizli de. 1877-78 Osmanlı-Rus, Balkan Savaşı’nda Kafkaslardan da Balkanlardan da göçler yaşanmış, değiş tokuşlar yapılmıştır. Hem Balkanlardan hem de Kafkaslardan gelen 93 muhacirlerinin burada dernekleri vardır. Bunun üzerinden yürümemek lazım. Nilüfer bir barış kentidir, kardeşlik kentidir, spor kentidir, kültür kentidir. Burası kadınlar için özgür bir kenttir. Gece yarısı kadınlar istediği mekana gider, biz bu güveni inşa ettik. Nilüfer bir marka kent olmuşsa yaratıcısı ben değilim, benden önceki belediye başkanlarımız. Herkes burada kendini mutlu ve iyi hissedecek, biz de bunu büyüteceğiz. Hikayemiz budur.
Ayrıca ben partili bir belediye başkanıyım, siyaset yapan bir insanım. İl başkanlığı yaptım, 17 yıl parti örgütlerinde görev aldım. Parti nedir, topluma erişmek nedir, bilirim. Ben il başkanıyken mesela ‘Masanı seç, harekete geç’ diye bir organizasyon yapmıştım, hatırlayanlar olacaktır. Erzurum, Samsun, Artvin, Balkan Çalışma Masası gibi çalışmalar yürüttük, bunlar arasında Emek Çalışma Masası da vardı. Buradaki amaç neydi? Bu bölgenin en kalabalık nüfusları göçmenler, Artvinliler, Samsunlular ve Erzurumlular. Göçmenlerde ve Artvinliler arasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak fena değiliz ama Erzurum ve Samsun için bu böyle değil. Ben eski bir il başkanı olarak Samsunlular, Erzurumlular ile iletişimi güçlendirmek isterim. Dolayısıyla il başkanıyken de yapmışım, şimdi de partili bir belediye başkanı olarak bunu sürdürüyorum. Her zaman zayıf olduğumuz kesimlerle diyalogumuzu artıracak organizasyonlar yapmayı toplumsal bir görev olarak gördüm kendimde, bu da bunun bir parçası.
“İnsanları doğum yerine göre ayırıyor olmak ırkçılıktır”
Bu çağda, insanları doğum yerine göre ayırıyor olmak ırkçılıktır. İnancını, mezhebini, bölgesini sorguluyor olmak ırkçılıktır. Bunlar üzerinden siyaset yapmak ırkçılıktır, bunu yapanlar da ırkçıdır. Ben evrensel dünya görüşüne sahibim. Nerede doğduğunuza, mezhebinize siz karar vermiyorsunuz. Ayrıştırırsam insanlık dışı iş yapmış olurum ve bu ancak bir cahiliye dönemi işidir. Sizi duruşunuzla, hayata bakışınızla, mücadelenizle, dürüstlüğünüzle, üreticiliğinizle yargılamalıyım. Partimizin belediye başkanı olarak toplumun tüm kesimleriyle de ilişkilerimi sıcak tutmak isterim.
“Şikayet doğru kullanırsan bir armağandır”
Bu kadar eleştiriye ne diyorsunuz?
Eleştirenleri de saygıyla karşılıyorum. Ben ekiplerimize de söylüyorum, eleştiri kötü bir şey değil, geliştirir. Ama aşağılamak, hakaret etmek, küfretmek, yalan olduğunu bildiğin halde bir şey yazmak kabul edilebilir değil. Şikayet de kötü değil, şikayet doğru kullanırsan bir armağandır. Şikayet edenin iki sorunu var. Ya yanlış bir şey yapıyorsun, onu sana söylüyor ya da seni yanlış anlıyor. Şikayet ettiği sürece, sen yanlış yapıyorsan düzeltme şansına sahipsin. O, yanlış anlamışsa onun yanlış anlamasını giderme şansına sahipsin. Dolayısıyla şikayet eden bize bir armağan sunuyor.
Büyükşehir’in kazanılmasıyla beraber Nilüfer’in Bursa’nın kültür başkenti olma özelliği arka planda mı kaldı?
Ben partiye yıllarını vermiş biri olarak geçen yıl, Erkan Başkanla da Mustafa Başkanla da toplantı yaptım. Eskiden bir tek Nilüfer vardı, çok özgür bir şekilde istediği kararı alıp istediğini yapıyordu. Şimdi Osmangazi bizden 1,5 kat büyüklükte, Büyükşehir deseniz bambaşka. Dolayısıyla birbirini ezen işler yapmamaya özen gösteriyor, birbirimizi tamamlıyoruz. Fakat bunun için de zamana ihtiyaç var.
Büyükşehir’in, Osmangazi’nin de çok hızlı ilerleyeceklerine inanıyorum, çok değer katacaklar. Ama biz de yerimizde durmayacağız.
“Parti birini aday göstermişse onunla ilgili tüm geçmişini çöpe atacaksın”
Sizi Osmangazi’deki etkinlikte de görüyoruz, Mudanya’ki etkinlikte de. Diğer belediye başkanları için bunu söylemek zor. Sizin burada, Bursa’da bir birleştirici gücünüzün olduğunu söyleyebilir miyiz?
Birleştiricilik güzel ama bana aşırı bir anlam yüklemektir. Öyle bir rolüm olduğunu düşünmüyorum. Ama şöyle bir gerçeklik var, bu örgüt kendini benle hissediyor, ben bu örgütte 40 yıldır mücadele ediyorum. İlçe kongresi, yerel seçim, genel seçim kaç tane kampanya yönettim, ben bile saymadım. Bugün Mudanya Belediyesi CHP’de. Ak Parti’den aldığımız kampanyayı ise ben yönettim. Aslında 2019’da da Bursa’yı almıştık; il başkanı, genel merkez ve adayın çekişmelerini kapatabilseydik, kapatamadık. Parti birini aday göstermişse artık onunla bilindik tüm geçmişini atacaksın çöpe. Eğer takip ettiyseniz iddia ediyorum benden daha çok çalışan bir belediye başkanı adayı yoktu. Ve ben aday olarak atandığım gün belediye başkanıydım ama bu çok çalışma benden kaynaklıdır.
Ben partiliysem, partimin başarılı olması için elimden gelenin tümünü mücadeleye veririm. Burada da 13 aday vardı. Benim dışımda kim açıklanırsa açıklansın, bir sürü kavga çıkacaktı. Açıklandığım andan itibaren herkes ‘hakkıdır’ dedi, adaylığımı kabul etti. ‘Bu iyi bir adamdır’ denildiği için aday olmadım, ‘çok emek verdi partimize, hakkıdır’ denildi ve tartışma bitti. O yüzden ben partiliyim, partili olduğum için dağındaki, bağındaki, her yerindeki parti örgütüm beni ilgilendirir.
“Ben onlardan 45 sene fazla yaşıyorum diyorum, bugün öldürseler ne olacak?”
Çünkü ben, bunun bir dava işi olduğunu, toplumsal mücadele olduğunu biliyorum. Nereden biliyorum bunu? Biz 78 kuşağıyız. En iyi üniversitelerde Boğaziçi’de, ODTÜ’de, İTÜ’de okuyan arkadaşlarımız, bu ülke için öldü. Kendileri için bir şey istemiyordu ki… Onlar zaten en iyi okullardaydı ve hayatları güvencedeydi. Bir dava uğruna öldüler, öldürüldüler. Ben onların arkadaşıyım. Benim arkadaşlarım tekme vurdu vurdu idam sehpalarına. Benim arkadaşlarım asıldı. Ben onlardan 45 sene fazla yaşıyorum diyorum, bugün öldürseler ne olacak? Arkadaşlar bazen gülüyorlar. Benim arkadaşlarımın öldüğü tarihlerde, ben de ölmüş olabilirdim, üstelik arada kanser atlattım. Parti beni kanser etti, artı 7 yıl da oradan yaşadım. Ben ne hapisten korkarım ne de ölümden. Hiçbiri umrumda değil.
CHP’li belediyelere yönelen operasyonların ardı arkası kesilmezken siz, bir belediye başkanı olarak Nilüfer’e yönelik bir operasyon bekliyor musunuz?
Yok, hiçbir şey beklemiyorum. Şu anda buradaki duruşumuzu, kamunun ve özel sektörün desteklediğini biliyorum. Geçmişten gelen sorunlu yapılar var, onları çözmeye çalışıyorum. Şimdi rekabeti eşitlemiş oluyoruz. Rekabet, işini iyi yapan insan için doğru bir şeydir. Görüyorum ki bütün toplum kesimlerinde, bu duruşa destek var. Beni de ilgilendiren burası zaten. Biz bir dava mücadelesi veriyorsak bu davanın duruşunu gösterir olmamız lazım. Ben bunu ekibimle, arkadaşlarımla birlikte göstermeye çalışıyorum. Burada harcadığım her para başkasının parası, benim değil ki. Pinti gibi böyle, o gazeteciye o kadar olmaz, bunu buraya indir, bunu buraya düşür diye uğraşıyorum. Ben sizlerle kavga etmek ister miyim, dağıtırım hepinize paraları, beni daha çok seversiniz.
“Kentin rantını, bu kentin halkı yer”
Burada önemli olan, üniversite öğrencileriyle birlikte 700 bin Nilüferlinin çıkarıdır. Bu kentin rantı budur. Bu kentin rantı olur, bu kentin rantını bu kentin halkı yer. Ve buranın patronu, buranın halkıdır. Biz, Nilüfer halkının verdiği vergilerle burada kaynak oluşturuyoruz. Bu vergileri de adil ve eşit bir şekilde, herkese hizmet götürerek dağıtıyoruz. O yüzden bizim için önemli olan Nilüferlinin çıkarıdır.
Atış Yapı’nın iflasının sizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
İnsanları etkileyen her şey bizi de etkiliyordur, çünkü insanların sorunu bizim sorunumuzdur. Şu an hangi sorun var, bilmiyorum ama daha ruhsatı yok. Ruhsatı olmayan binanın sorunları ne olur, onu şu andan kestiremiyorum. Ev satın alanların mağdur olup olmadığını bilmiyoruz. Burada ne kadar yer satıldı, hangi yerler satıldı, bilmiyoruz. Sattıkları bunun içine sığıyorsa bir sorun olmaz. Sığmıyorsa bazen sorun olabilir. Ama ruhsatı olmayan, ruhsat başvurusu bile olmayan bir yerden, biri daire satın alıyorsa bir riske giriyor demektir. Kazanç yükselince risk artar, o risklerden dolayı kayıpları olanlar da olur. Bu mağduriyet değildir, ticarettir. Ruhsatsız, var olmayan bir binadan bir yapı satın alıyorsun, buna söylenecek bir laf yok. Onun için ben bunu mağduriyet olarak görmüyorum. Ticari riske giriyor, girdiği riskin karşısında bir kısmı riskinin bedelini ödüyor.
Babylon’daki öyle değil, Babylon’da ruhsatı almış ve binayı satmış. Sonra ruhsatı iptal etmişler. Ama bizim orada da yaptığımız bir şey yok, onu söyleyebilirim. İki tane arsanın birine ruhsat almış, ruhsat 17 katlı. Aslında onun planladığı bunun iki katıymış. Ama arada ruhsatı iptal etmişler, sonra yeni ruhsat vermişler. Yeni ruhsat emsaline uygun, arsanın birinde ruhsat var. Bizim ona söylediğimiz 17 katın üstüne çıkma, ruhsatın neyse o kadar yap. Çıktı, mühürledik ama biz mühürlediğimiz için buralara gelmedi bu işler. Bu işlerin finansmanı, yatırımı, alımı, satımı da var. Biz mühürlüyoruz, onlar söküp devam ediyor. 18’inci kattaki bir binayı yıkmak kolay bir şey değil. Ama ana neden bizden kaynaklı değil. Ben hallederim nasıl olsa diye, orada 800 kişinin hakkı varken 1600 kişiye satmışsa o sorun yaratmış olabilir.
Ben aday adayıyken, adayken ne dedimse seçildim, aynısını söylüyorum. İnşaat müteahhitlerinin bir derneği var, ben aday adayı oldum, sizi ziyarete geldim, mikrofondan konuşma yaptım ve bir şeyler söyledim. Sonra parti aday gösterdi, bir daha geldim, yine bir şeyler söyledim. Sonra siz bir organizasyon yaptınız, tekrar geldim ve yine konuştum. Hangi farklar vardı aralarında dedim, hiçbir fark yoktu, dediler.
“Biraz rota değiştirdiğimiz noktalar var”
Biz aynı yerde duruyoruz, mücadeleye devam ediyoruz. Biraz rota değiştirdiğimiz noktalar var. Mesela, ben 5 yılda 5 kreş diyordum. Baktım ki kreş kadınların özgürlüğünü, gelecek nesillerin iyi yetiştirilmesini sağlıyor. Şu an 3’üncü kreşi açtık, 3 tane daha yapılıyor, toplamda 6 kreş olacak. Mevcut yapıyı daha iyi görünce 20’nin üstünde kreş yapacağımı rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Nilüfer bir kreş kenti olacak. Çünkü kreş, iş hayatında olan kadınının da evde çocuğa bakmak zorunda olan annenin, anneannenin, babaannenin de özgürlüğüdür. Ayrıca bugünün çocuklarının 20-25 sene sonra bu ülkeyi yöneteceklerini düşününce kreşler sağlıklı, sosyal ve iyi yetişmiş bir kuşak için büyük katkıdır. O yüzden 5 yılda 5 kreş hedefini 20’nin üstüne çıkardım.
“Nilüfer Kantin’de başka bir model geliştiriyoruz”
Halk lokantaları, kafeler yapıyoruz. Başka bir model denediğimiz kantin açıyoruz. Onu franchising gibi yapacağız. Niçin? Biz tarımı korumak için mücadele veriyoruz. Çiftçiye sen ne üretirsen ben alacağım diyorum. Ama bu satın almanın sürdürülebilir olması için satın aldığımı satabiliyor da olmam lazım. Üretilenin satış noktalarını oluşturmam lazım ki satışı sağlıklı hale getirebileyim. Ama bunu da belediyenin çalışma mantığıyla yapamam. Bayram oldu kapat, seyran oldu kapat diyerek bunu sürdüremem. Biz orada bu modeli geliştirmeye çalışıyoruz. Bizim standartlarımızda açılıp kapanacak. İçindeki tüm ürünler, bizim onayımızdan geçecek, para verip sözleşmeyi yapanın da para kazanmasını sağlayacağız ki sürdürülebilir olsun. Nilüferli peynirini, sütünü, meyvesini alacak, yanında da kahvesini.
29 Ekim Mahallesi’ndeki kafeden dolayı çok eleştirildik ama uyuşturucu yatağıydı. Kafeyi açtık, muhtar 50 bin kez teşekkür etti. Şimdi, Konak Mahallemizde, Balat’ta da açtık. Ben kent yoksullarının da sosyalleşebileceği alanları önemsiyorum. İnsanlar 60-70 liraya çay içiyor, burada 10 liraya içecek. İnsanlar apartmandan çıkamıyor, televizyon kutularında herkes. Anne bir kutuda, baba bir kutuda, çocuk telefonda olmayacak. Ben onları o kutulardan çıkaracağım, koşturacaklar, beraber oturacaklar, çekirdek çitleyecekler. Gece 12’ye kadar oralarda otursunlar, birbirini görsünler istiyorum. Bu yaptıklarımızın arkasında topluma dokunan bir hikaye var. Hikayesi olmayan bir iş yapmıyoruz.
Kaynak: Bursa Muhalif